Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldüğü 1963 senesinde, ödül töreninde yaptığı konuşmada Yorgo Seferis kendi şiirini ve macerasını şu sözlerle anlatıyordu: “Küçük bir ülkeye aidim. Halkının mücadelesinden, denizden ve güneş ışığından başka hiçbir nimete sahip olmayan Akdeniz’deki taşlık bir yarımadaya! Ülkem küçük, ama geleneği muazzam büyüktür ve bu geleneğin ayırt edici özelliği, günümüze kadar aralıksız bir süreklilikle gelmiş olmasıdır. Yunan dili uzun tarihi boyunca hep konuşulmuştur. Bütün canlı varlıklara özgü birtakım değişimleri bünyesinde özümsedi, ama arada hiçbir boşluğu yoktur. Bu geleneğin başka bir özelliği de insanlığa karşı beslediği sevgi ve adalet tutkusudur. … İsveç Akademisi’nin, hareket alanı sınırlı bir halk tarafından üretilmiş de olsalar, bu şiirler vasıtasıyla şiir sanatının tümünü onurlandırmış olması benim için çok önemlidir. İçinde yaşadığımız, endişe ve korkular altında kıvranan çağdaş dünyamızın, şiir sanatına ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Şiirin kökleri insanların nefesine kadar iner, soluğumuz azalsa halimiz nice olur? Şiir karşındakine güven verme eylemidir ve Tanrı biliyor ki çektiklerimizin çoğu güven eksikliğinden kaynaklanıyor.”